Harika manzaralı bir evde birbirini seven bir çiftin misafiri olmak gerçekten çok güzeldi. Onlar ile bazen Türk-Yunan ilişkileri üzerine konuşuyor bazen de sadece manzarayı izliyorduk. Her Yunan ile bir araya geldiğinde olmazsa olmaz ortak kelimeleri tüketmiştik bile. Etiyopya’da neler yaşadıkları, benim mesleğim ile ilgili düşüncelerim, kavgasız barış dolu bir dünya için neler yapılması gerektiğine kadar her şey konuşulmuştu. Artık saatler 14.00’a geliyor ve güneş iyiden iyiye bizi yakmaya başlıyordu. Kokkino çifti bir önceki yazımda fotoğraflarını gördüğünüz evin asma katına çıkıp yatak odalarında uyumak istiyorlar. Apostolos bana dönerek, sen aşağıya odana gider misin biz biraz uyuyacağız, dedi.
Ben ilk kez böyle bir şey yaşıyordum. Selanik’te bir süredir var olan siesta saatlerinden haberim vardı ve bazı dükkanlar yüzümüze kapanabiliyordu. Fakat misafirlikte de bunun böyle işleyeceğini düşünmemiştim. Onlar siestalarına başlarken, bana verdikleri anahtar ile ben o gördüğünüz taş evin alt katına indim.
Evden çıktığımda boğucu sıcak beni karşıladı. İlk başta anlam veremediğim siesta vakitleri bana da mantıklı gelmeye başlamıştı artık. Çünkü o saatte dışarıda dolaşmak akıl karı değildi. Hem kendi bedenlerine saygı duyuyorlar hem de akşam iş sonrası yapılacak eğlence için enerji topluyorlardı. Ben de biraz manzarayı izledikten sonra odama girdim. Beni müşteri gibi hissettiren olay ise oda kapısının ve kapı kartının otellerdeki gibi olmasıydı. İçeri girdiğimde de beni küçük bir 3 yıldızlı otel odası karşılıyordu. 2 yatak, mini buzdolabı, banyo, tuvalet, televizyon, duvarlarda tablolar. Ben yavaş yavaş kendimi turist gibi düşünmeye başladım. Yunanistan turizm ile geçimini sağladığı için turistik kentlerde insanlar evlerinin odalarını turistlere kiraya veriyor. Kendimi de böyle bir turist gibi hissettim. Fakat konuşmalarımızda Apostolos hiç böyle bir şeyden bahsetmemişti. Burada kalacağım süre sonrasında ücret ödeyeceğim ile ilgili bir şey konuşmamıştık. Fakat ben öyle bir şeyler sezdikten sonra acaba kaç Euro ister diye düşünmeye başladım. Sonrasında da bu beğendiğim ortama geldiğim için pişman olmadığımı ve para da isterse buna değecek bir yer olduğu kanısına vardım. Artık bu soruları kafamdan çıkartıp siesta yapma vaktiydi.
17.00-18.00 sularında uyandıktan sonra bahçede dolaşmaya başladım. Kokkino çifti de uyanmış ve bahçeyi suluyorlardı. Yemek yemek için hazırlık yapacaklarını ve özellikle istediğim bir şey olup olmadığını sordular. Ben oruçlu olduğumu ve saat 20.43’ten önce yiyemeyeceğimi söyledim. Onlar bunu düşünemedikleri için biraz üzüldüler. Çünkü benim orada kalacağım 3 gün için bana yapacakları sabah-öğlen-akşam yemek programlarını yazmışlar. Bunu bana gösterdiklerinde böyle programlı bir şekilde misafir ağırlamaları hoşuma gitti. Bu programlama bir misafir için çok ağır olacağını düşünüyordum. Bir yandan da müşteri kimliğim netlik kazanıyordu J
Sonrasında akşama kadar zaman geçirdikten sonra iftar yemeğini hep birlikte yedik. Yaptıkları yemekleri Etiyopya’dan getirdikleri tahta motifler ile sunum yapmaları çok güzeldi. Kendimi tam olarak doğada hissetmeme yardımcı oluyordu bu tahta detaylar. Yemekler çok güzeldi. Meze ağırlıklı yapılan yiyeceklere, kızartılmış soslu ekmekler eşlik ediyordu. 3 gün boyunca sadece akşam yemeği yemiş olmam çok şey kaçırdığımı düşündürüyordu ama akşam yemeklerini yediğimde hepsine bedel hissi veriyordu. Çok güzel yemeklerin yendiği, sohbetlerin edildiği akşam yemekleri sonrasında bahçenin balkon kısmına geçilip ışık altında meyve ve dondurma ile serinliyorduk. Akşam şehrin ışıkları yanıyor, gemiler denize kendi ışıklarını saçıyordu. Bu güzel günlerin arasında ben bir günümü Μακρινίτσα(Makrinitsa) adlı muhteşem mimarisi olan köyde geçirdim. Bu gezi ile ilgili anılarımı başka bir yazımda değineceğim.
Güzel bir misafirperverlik gördüğüm Kokkino çiftinin evinden artık ayrılma vakti gelmişti. Ben cüzdanım elimde vedalaşmaya hazırlanırken o çok güzel manzaraya son kez baktıktan sonra beni otobüs garına götürdüler. Böyle bir yere geldiğim için çok mutluydum ve çok güzel zaman geçirmiştim. Otobüse binerek Selanik’e doğru yol aldım. Bu arada benim kaldığım oda turistler için işlettikleri bir oda değilmiş. Misafirlerini rahat ağırlamak için dizayn etmişler.