Bombaların patladığı, geniş güvenlik önlemlerinin alındığı, kayıtlı 18 kayıt dışı 20 milyon olan İstanbul’dan, havaalanında 3-5 polisi olan, x-ray cihazlarından bihaber, Türk kafilesinin sessizliğini bozduğu, 2 milyon gibi komik bir nüfusu olan, yeşiliyle gönlümüze taht kuran Letonya’nın başkenti Riga’ya ayak bastık.
Festival boyunca konaklayacağımız yurda giderken, sapsarı insanları olan yemyeşil ülkenin doğasını izledik. Doğalarını tertemiz tutmayı başaran Leton halkı bisikletleriyle yolculuk ediyorlardı.
Turiba adlı özel üniversitenin kampüsünde bulunan yurda gittik. Kampüste belli bir alan dışında sigara içmek yasaktı. O alan dışında sigara içenlerin cezası 100 euroydu.
Festivalimiz başlamış, farklı ülkelerden gelenlerle hasbihal ederken birbirinden düzenli sahneleriyle son derece organize olunmuş bir etkinliğin içinde bulduk kendimizi. Dini ayine benzeyen açılış seramonisinden sonra ateşler yakıldı ve festival resmi olarak başladı.
Bol bol patates,tavuk ve salatalık yediğimiz Riga’da açlık sıkıntısı çekmedik. Damak tadımıza yakın yemekleri ne öldürdü ne de güldürdü ama doyurdu. Özellikle salatalık dikkatimizi çekti. Bizim köyde bahçeden topladığımız bostandan olan salatalık hem taze hem lezzetliydi. Sanırım nüfus azlığından dolayı ürettikleri doğal yiyecekleri tüketiyorlar.
Yerel halkla yaptığım söyleşi sonucunda şu bilgileri aldım; ham odun, işlenmiş tahta veya tahta eşyalar ihraç ediyorlarmış. Balık ürünleri meşhurmuş ve ihraç ettikleri ürünler arasındaymış. Yaz ayları böğürtlen, ahududu gibi ürünler çok oluyormuş. Biz de sokaklarda bardağa doldurup satan yerel halk görmüştük.
Avrupa birliğine girdikten sonra Rusya ile araları bozulmuş.
Gel gelelim festivalin gerçekleştiği muhteşem sahnelere. Randela sarayında gerçekleşen gösteri alanı tamamen doğal. Çimenlerin üzerine atılan tahta zemin ve kulislerin oluşumu için özel kesilmiş dallar ve yapraklar. Ne bir çivi ne bir taş ne de bir demir kullanılmadan doğal sahne ve sahne arkası hazırlanmış.
Bir başka gösteri için gittiğimiz yerde de seyirci ve sahne arkası tamamen taşlarla yapılmış. Kalın telleri kafes gibi kullanarak içine taş koymuşlar ve şekil vermişler.
Var olan doğal güzelliklerini bozmadan elde olan kaynaklarını değerlendirerek eserler meydana getirmişler.
Gel gelelim başlığa ismini veren olaya. Kuzeyde yer alan Letonya’da yazları gece 3-4 saat sürermiş. Gittiğimiz ilk gün saat 9 oldu hava kararmıyor 10 oldu hava kararmıyor, kimsenin uykusu gelmiyor. Saat 11 gibi kararmaya başlayan hava fazla geçmeden tekrar aydınlanıyordu. Turistler veya kısa süreli gidenler için Letonya yazın Letonya. Uyumadan 2-3 gün geçirebilir ve istediğiniz aktiviteleri yapabilirsiniz. Ama kışın Letonya çekilmez. Sabah işe gitmek için kalk hava karanlık, akşam eve gel hava karanlık. Öğlen güneş kendini 2-3 saat gösterip tekrar batıyormuş.
Bir de yağmuru var Letonya’nın. Ara ara vurup geçiyor sonra güneşe bırakıyor yerini. Şehirde insanlar yağmura alışkın. Ya yağmurlukla ya da şemsiyeyle dolaşıyorlar.